Kadıköy’deki Travestiler Eylülde Yasak Hazların İzinde

Eylül ayı, İstanbul’un ruhunda hep farklı bir his bırakır. Yazın telaşlı günleri geride kalırken, Kadıköy sokakları hafif serin rüzgârlarla dolmaya başlar. Ama bu serinliğin ardında gizlenen bir ateş vardır. İşte tam da bu dönemde, Kadıköy travestilerinin dünyası bambaşka bir çekicilik kazanır.

Eylül’ün Gecelerine Gizlenmiş Tutkular

Kadıköy geceleri eylülde daha davetkâr, daha kışkırtıcı olur. İnsanlar kalabalık barlardan, gizli mekanlardan çıkıp sahile doğru süzülürken, bakışmalar daha anlamlı, fısıldamalar daha erotik hale gelir. Travestilerin varlığı bu atmosferi daha da büyüler; çünkü onların enerjisi, yasak hazların kapısını aralar.

Yasakların Cazibesi

Her yasak aslında biraz merak uyandırır. Kadıköy’de bu merak, travestilerin sıcaklığıyla birleştiğinde tarifsiz bir deneyim sunar. Bir anda, sokak lambalarının loş ışığında başlayan sohbet, insanı daha önce tatmadığı duygulara sürükler. Yasak gibi görünen şey aslında özgürlüğün en saf hali olur.

Travestilerin Eylül Büyüsü

Eylülde travestilerin yarattığı atmosfer sadece erotizmle sınırlı değildir. İçinde samimiyet, dostluk ve masumiyet de vardır. Bir kahkaha, bir dokunuş, hatta birlikte içilen kahve bile sıradanlığın ötesine geçer. Bu yüzden Kadıköy’de eylül geceleri, birçok kişi için hayat boyu hatırlanacak anılara dönüşür.

Gecenin Sonunda

Sabaha karşı, martı sesleriyle beraber güneş yavaş yavaş yükselirken, geriye sadece yaşanmış anların sıcaklığı kalır. Kadıköy travestileriyle geçirilen bir eylül gecesi, aslında sadece erotizmin değil, aynı zamanda yasakların özgürlüğe dönüştüğü bir yolculuktur.

“Yaşanmış Bir Anekdot”

Eylül ayının serin bir akşamıydı. Moda sahilinde yürürken, denizden esen hafif rüzgâr saçlarımı savuruyordu. İçimde anlatması zor bir heyecan vardı; neyi aradığımı tam bilmiyordum ama o gece sıradan olmayacaktı, bunu hissediyordum.

Sahile yakın bir sokaktan geçerken göz göze geldik. Uzun sarı saçları, koyu kırmızı rujuyla dikkat çeken travesti bir kadın bana hafifçe gülümsedi. O bakış, sıradan bir selam değildi; içinde hem davet hem de sır saklıydı. Adımlarımı hızlandırmak yerine yavaşlattım, o da yanıma yaklaştı.

“Bir kahve içer misin?” diye sordu. Sesi alçak ama kararlıydı. Kabul ettim. Küçük, loş ışıklı bir kafeye girdik. Masaya oturduğumuzda zamanın nasıl akıp gittiğini anlamadım. Sohbet masum başladı; İstanbul’un karmaşasından, insanların ön yargılarından söz ettik. Ama dakikalar geçtikçe konuşmalarımız daha derin, daha kişisel bir hâl aldı.

Bir noktadan sonra gözlerimiz birbirine kilitlendi. O anda kahve kokusundan çok, aramızdaki çekim sarhoş etti beni. Yasak gibi görünen, ama aslında özgürce yaşanan bir anın tam ortasındaydım. Dışarıda sokak lambaları yanıp sönüyor, martıların sesi uzaklardan duyuluyordu. İçeride ise iki yabancının arasında giderek artan bir sıcaklık vardı.

Gece yarısını çoktan geçmişti. Kafeden çıktığımızda Kadıköy sokakları neredeyse boşalmıştı. Yürürken “Eylül başka değil mi?” diye fısıldadı. Hak verdim. Çünkü o gece, sadece bir tanışma değil, hayatımda kolay kolay unutamayacağım bir deneyime dönüşmüştü.

Sabahın ilk ışıklarıyla ayrıldık. Geriye, sadece paylaşılan o yasak gibi görünen ama aslında içtenlik dolu saatler kaldı. Kadıköy’de yaşadığım bu anı, bana yasakların bazen en gerçek özgürlükler olabileceğini gösterdi.

Yorum gönder